Koh Rong Adası Yol Günlükleri

Koh Rong Adası
Koh Rong Adası

…Geceden kalmayım, henüz uyuyalı bir kaç saat olmuştu ki  Adile ablanın ‘’ Tekne gidiyor çocuklar ‘’ sesiyle irkildik. Gözümden uyku akıyor, ona rağmen apar topar iskeleye koşuyoruz. Ne ayağımda terlik var ne de üzerimde bir T-shirt. Kafam halen güzel. Geceden yağan yağmur iskeleyi ıslatmış, kaymamak için önümde koşan ayakları takip ediyorum. İskelenin sonunda demirden oldukça eski eşya dolu bir yük teknesi bizi bekliyor. Arda’nın atladığını gördüm. Ardından elimden tuttu beni çekti. Teknenin arkasına geçip yere oturduk. Gökyüzü gri bulutlarla kaplanmış, turkuaz denizin üstünde yavaş yavaş iskeleden uzaklaşmamızı izledik, az sonra yağmur fırtınasının içine doğru gireceğimizden habersiz….Hemen karşı taraftaki Koh Rong Samloem adasına gidiyoruz. Adalar arası bir yolculuk…

Koh Rong Adası 1. Gün

Kamboçya’ya geleli bir kaç gün oldu. Tayland sınırından itibaren uzun bir otostop yolculuğu sonrası Koh Rong adasına giden teknelerin kalktığı yere geldim. Çantamı yere koydum, etrafıma baktım güzel bir plaj burası oldukça haraketli ama güneş batmak üzere olduğundan denizin güzelliğini tam göremiyorum. Aklımdan kaba taslak bir plan yaptım. Bir an önce Koh adasına gideyim Özgür’ü bulayım tanışayım bir en fazla iki gün kalırım sonra yola devam ederim..

Merhaba, Koh Rong adasına ilk vapur ne zaman?

-En erken yarın sabah 8’de

Aa öylemi, tamamdır o zaman bu gece de sahildeyim.

(Hemen karşını göstererek )

-İstersen bizim restoranta yatabilirsin

Gerçekten mi? Super, teşekkür ederim.

Çantamı aldım iskeleden plaja yürürken restoranın önünde bira içen bir adama gözüm takıldı. Bu Barış abi ! Bali’de mekanı vardı ilk o zaman tanışmıştık. Koştum masasına abi naber, nasılsın diye sarıldık. Ardından Tuncay abi geldi. Oda yine Bali’de mekan sahibi idi. Şimdi restoranın yöneticiliğini yapıyor. Bira söylediler gece uzun uzun sohbet ettik. Koh adasından, adanın hikayesinden, buraların sahibi bora abiden…

Demek otostopla geldin buraya kadar he…Bali neresi burası neresi, halal valla ! diye söylenip durdu gece boyu. Artık bu duruma alışa geldiğimden insanların tepkilerine verdiğim karşılıkda reklex olmaya başladı.

Gece mekanı kapattılar, onlar evlerine gitti, bana yer yaptılar restoranda bir köşeye geçip kıvrılıp sabahladım. Gece sabaha kadar sineklerle boğuştum, ama güneş doğmadan önce bir kaç saat uyuyabildim.

Sabah oldu. Hemen İskelenin önünde tropikal kamboçya meyveleri satan yaşlı bir teyzeden 50 centlik ananas aldım. Kahvaltımı denizde yaparım, 2 saatlik vapur yolculuğum var nede olsa. Sarı bir tekne yanaştı iskeleye atladım hemen. Çantamı oturduğum bankın altına atıp, etrafı izlemeye koyudum. Bugün de kahvaltım ananas.

Az sonra teknenin dümeninde gözüm birine çarptı, bu adam gün gece biz Tuncay abilerle sohbet ederken yanımıza gelip selam vermişti.  Hamza abi, gittim yanına tanıştık, epey sohbet ettik. Uzun zamandır böyle bir hikaye dinlememiştim. 30 yılı hapiste geçen bir hayat vardı karşımda…

2 saatlik vapur yolcuğundan sonra Turkuaz denizin üzerinde yeşil bir kara parçası gözüktü. Burası Koh Rong olmalıydı. Burada kalmaya pek niyetim yoktu, ne kadar güzel olursa olsun artık Tayland’da adalara doydum diye yola devam etmeliyim diye düşünüyordum.

Tuncay abi bana Coco restoranta gidip Serkan diye birini bulmamı söyledi. O sana konaklama konusunda ve diğer ihtiyacın olan şeyler konusunda yardımcı olur demişti. Bende iskeleden iner inmez hemen karşıda olan Coco’ya gittim. Sekan abiyi buldum, kendimi tanıttım. Sağolsun Coco’nun hostel kısmında bana bir yer verdi.

Saat sabahın 10 olmasına rağmen adanın inanılmaz bir enerjisi var, masalar sandalyeler kumların içinde, mekanların hepsi ahşaptan rengarenk dizilmiş, insanlar ayak yalın etrafta yürüyorlar. Kızlar bikinili, erkeler shortlu. Kahvaltı yapıyorlar, sohbet ediyorlar.

Hostel bölümüne geçip duş aldım, bir iki saat kestirdikten sonra tekrar uyandım. Bu sefer ilk işim Özgür’ü bulmaktı. Vakit kaybetmek istemiyordum. Hem adanın keyfini çıkarmak hemde özgürü bulup bir an önce tanışmak istiyordum. Coco’da bir kaç tane daha Türkle tanıştım bu süreçte. Özgür arada gözüküyormuş ama o kadar. Coco’nun restoranına geçip Bilgisayarımı çıkarttım, bir kaç not aldım, fotoğrafları derledim. Aradan 1-2 saat geçti, kumsalda biraz yürüyüş yaptım, mekanları inceledim. Bu adada, bu kumsalda, denizde, mekanlarda beni neler bekliyor tamamen habersiz önünden geçtim gittim. Sanki yazılmış bir senaryonun isimsiz figüranı gibi…

2. Gün

Uyandığımda saat 8 e geliyordu. Kapının üstündeki pencereden, hostelin içine güneş ışık süzülüyor. Çalışanlar çoktan ayaklanmış temizlikler yapılıyor, hostelde neredeyse herkes uyuyor. Tam köşe yataktan güvenlik kamerası gibi 14 kişilik yatakhanenin tamamını süzebiliyorum. Kızların hepsi geceden kalma üstleri deniz kumu, saçlar başlar karışmış bikinileriyle kendilerini zor yatağa atmış gibiler. Tayland’dan sonra bu kadar rahat bir hostel görmemiştim. Biraz daha yatakta sabah keyfi yaptıktan sonra, üst kattaki yatağımdan aşağı atladım. Gün başlıyor, kısa bir duştan sonra bir şeyler atıştırmak için Coco’ya gittim. Yemekler 3-4 dolar civarı, bana pahalı geldi ayrıca, canım da menüde ki hiç bir yemeği istemiyor, basit olsun ucuz olsun, bol su içeyim modundayım. İskele’nin üstünde khmer restoranı buldum 1 dolara güzelce karnımı doyurdum üstüne buzlu 50 cent’e buzlu kahve içince kendime geldim. Etrafıma baktım, turkuaz rengi bir denizin üzerindeki iskelede 1 dolara yemek yiyip keyif yapabiliyorum. İşte benim için lüks budur.

Özgür nerede acaba, gidip bir wifi bulsam diye iç geçirdim. Elimdeki buzlu kahve ile biraz plajda dolaşırken ‘’ WİFİ ‘’ yazan bir yer gördüm. Island Boys adında bir yer.

Pardon, acaba 2 dakika wifi kullanabilir miyim? Arkadaşımla burada buluşmam gerekiyordu da..

-Tabiki, Şifre : tigertiger

Teşekkür ederim.

Özgür’e yazdım, sanırım onda da internet yok iletilmedi. Neyse burası küçük bir ada, elbet bulurum. Coco’ya döndüm Serkan abi’ye sordum.

-Çok uzaklaşmış olamaz, ada burası. Üst kata baktın mı?

Hayır, hemen bir bakayım.

Merdivenleri ikişer ikişer çıkarak üste kata çıktım, tam köşede Türk’e benzer iki adam otuyor. Buldum sanırım…

-Merhaba, Emre ben ! Nasılsın?

Aa Emre, hoşgeldin bende de internet yoktu yazamadım sana. Ne yapıyosun, nasılsın?

-İyiyim, dün geldim bende buraya yerleştim. Seni bulduğuma sevindim.

Hemen yanında birisi daha vardı. Uzun saçlı, arkadan bağlamış hafif tombik, güler yüzlü.

-Merhaba

Merhaba, Mert ben de Memnun oldum.

– Bende memnun oldum. Sizi bölmeyim ben daha sonra devam ederiz nasıl olsa nerede olduğunu biliyorum artık.

1 saate yakın kendi aralarında konuştuktan sonra bana döndüler, sonra ben kendi hikayemi anlattım. Özgürü nasıl tanıdığımı ve neden bulmak istedimi anlattım. Uzun uzun sohbet ettik, ilk başta sorduğum sorulara anlam veremesede yavaş yavaş alışmaya başladı. Daha sonra akşam tekrar buluşmak üzere ayrıldık. Bu arada Mert abi sohbet etmeye başladık ve onunla uzun uzun sohbet ettik. Mert abi, de Coco’nun yöneticisiymiş. Uzun yıllar Türkiye’de yaşadıktan sonra bu adaya gelmiş ve burada yaşamaya karar vermiş. Gurme ve aşçı, yemek programları felan var. Sanal mutfak mert diye tanınıyor. Uzun yıllar blog yazmış. Tabi bende yeni bir blog yazarı olarak, aklıma gelen her şeyi sordum, sıkılmadan bildiği her şeyi anlattı sağolsun.

Coco’nun üst kattın rahatlığı beni cezbedince odaya gidip bilgisayarımı kaptığım gibi tekrar buraya geldim. Kemal abinin söylediklerini tek tek düşündüm. Aklımda kalan ise tek canlı bir kelime ‘’ Sürdürebilirlik ‘’. Oturdum akşama kadar bilgisayar başında geçmişe dönük fotoğraflarımı, videolarımı derledim. Hangi konular hakkında yazı yazabilirim onları düşündüm. Ve ilk blog yazma tohumları bugün attım.  Akşam olduğunda özgür ile Coco’da yine buluştuk. Elinde biralarla geldi yanıma, uzun uzun sohbet ettik. Burada yaşayabilirmiş ama oda emin değilmiş. Adada yaşamak baika bir şey. Şimdi sahilin en sonunda ki ağaç evlerde kalıyor. Eğer buralarda olmaz isem orayadayımdır dedi.

3.Gün

Coco’nun guest house’u bugün biraz daha sakin. Uyanır uyanmaz bilgisayarımı alıp Coco’nun üstü katına çıktım. Çünkü yapmam gereken bir sürü işim var, eski videolarımı toparladım, yazılarımı tekrardan sıraya dizdim. Ara sıra Hamza ile selamlaşıyoruz, ne zaman görsem elinde ot sarıyor bira içiyor. Daha sabahın 8 i başlıyor içmeye mekan kapanana kadar. Üst katta otururken bir ara wifi geldi gibi olunca Kemal abi (yoldaolmak.com) ile sesli görüşme yaptık. Yıllar önce oda burada kendi bloğunu iyileştirmek adına çalışmış. Tesadüf aynı ülke aynı ada…Gün boyu buzlu kahvem ve bilgisayarım ile vakit geçirdikten sonra akşam üstü güneş batamaya yakın denize gittim. Göl suyu gibi bir o kadar ılık olan denizde güneş batana kadar zaman geçirdim. Hostele gidip duş aldıktan sonra tekrar Coco’nun üst katına çıktım. Tekrar yazılarıma döndüm çok geçmeden yanıma biri geldi.

-Hello, How are you?

Abi Türksün sen, teşekkür ederim iyiyim sen ne yapıyorsun, nasılsın?

-HEHE, iyiyim bende ne olsun..

Felan derken muhabbet uzadı gitti, ben kendi hikayemi anlattım o dinledi arada sorular soruyor bende cevaplıyorum bildiğim kadarıyla. En son masadan kalkarken ‘ Bende Bora, memnun oldum ‘ dedi. Gitti. Nasıl yani? Bora mı? Patron Bora? hani buraların sahibi hep şu adı geçen, adanın tarihi yazan insan?

Patron diyince insanın aklına hiç bir şeyden memnun olmayan, takım elbiseli kıravatlı, yada ne bileyim en azından ayakkabı felan giyer. Bora abinin üzerinde siyah bir atlet, kısa bir short tombik bir vücut kocaman gülümsemeli bir surat var. Böyle patron mu olur yahu? demek ki oluyormuş. İlk böyle tanıştım bora abi ile. Gece bitmeden bir ara yine yukarı çıktı masaya geldi. Bu sefer Mert abi (Coco’nun yöneticisi) ile beraberler, yemek yerken, beni Özgürün kaldığı ağaç evlere davet etti. Bir kaç gün ağırlayım seni misafirim ol dedi. Nasıl mutlu oldum. Çünkü adaya ilk geldiğimde gördüğüm yer orasıydı vay be dedirtmiştir. Adanın en güzel yeri belkide.

4. Gün

Güne bugün meyve yiyerek başladım, biraz adanın etrafını keşfedeyim diye bilgisayarımı almadım yanıma. Gördüğüm bütün güzel plajlarda denize girdim bir kaç insan ile tanıştım, muhabbet ettim. Bir ara coco’dan geçerken Mert abi ; yarın ne yapıyorsun? diye sordu. Aynı abi bir planım yok, takılıyorum. dedim. Gel seni diğer adaya götüreyim, benimde ufak bir işim var beraber gidelim. dedi. Süper dedim, bana uyar. Aynı Koh Rong gibi orası hakkında da en ufak fikrim yoktu. Keşfetme heyecanı sardı içimi, hostele dönüp kameramı şarj ettim. Akşam olunca Coco’ya geldim, yine tıp tıs tıp tıs müzik ile insanlar dans ediyor herkes çakır keyif. Zaten plajla iç içe olduğun herkes bayolu/bikinili. Ayaklarda terlik yok, heryerde deniz kumu. Ellerde biralar, koktelyler. Bir iki saat aralarına karıştıktan sonra yukarı çıktım, Özgür yazı yazıyordu. Planktomları gördün mü dedi? Hayır dedim ne onlar? Hadi gel göstereyim dedi, denize gidiyoruz. Gittim havlumu aldım geldim, plajın en az ışık olan yerine doğru yürüdük. Denize girdik. Birde ne göreyim ! Sihir gibi bir şey bu. Denizin içini yıldız kaplamış sanki, elimi haraket ettirdiğim yer yeşil yeşil parlıyor, sanki sihir yapıyorum. Mükemmel bir şey bunlar, hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyorum. Onlarla yüzmek harika bir duygu. Burada bunu taktik olarak kullanıyorlarmış. Şarhoş güzel kızları avlama taktiği; Planktomları gördün mü?

5. gün

Uyanır uyanmaz Aşağıya inip Mert abiyi sordum. Bugün karşı ada Samloem’i keşfetmeye gideceğiz. Yanıma bir tek kameramı aldım, ne terlik giydim ne de T-shirt çıplak ayak atladık vapura. Samloem Adasının bir ucunda olan M’ Pay Bay köyüne gidiyoruz. Yolda giderken Mert abi bana buralardaki mercan adalarından bahsetti. Adaya ilk geldiklerinde yaptıkları temizliklerden, adanın kurulmasında köylerine kadar. Samloem’e gelince ben biraz fotoğraf çekeyim diye plajdan yürüyerek köye gittik. Köy iki sokaktan oluşuyor, ormanın içine doğru bir kaç ev daha var, ayrıca denizin üstüne yapılmış iskele kenarı bir kaç ev var hepsi bu kadar. Adanın yerlileri yaşıyor buralarda, aralarına serpiştirilmiş barlar, restoranlarda var. Mert abinin yeri İskelenin hemen üzerinde Mavi küçük bir restorant. Mekanına gitmeden önce seni bir yere götürecem gel kahvaltı edelim dedi. Köyün içinden bir yere girdik. Uzaktan ‘’ Merhaba, Nasılsınız’’ diye bağırdı. Burası Türk restorantı Kıymet anne ve Arda’nın yeri dedi. Selamlaştık masaya oturdum. Kıymet anne Türk kahvaltısıyla masayı donattı, nasılda özlemişim. Sonra geldiler Arda ile masaya oturdular. Uzun uzun muhabbet ettik.

Buraya geliş hikayesini anlattı, çok hoşuma gitti. İşte o zaman dedim, bu adadaki türklerin hikayeleri yazmaya değer diye ve işte bu yazımı yazmıştım. Türk Adası. Kahvaltıdan sonra mert abi kendi mekanına gitti, bende aldım kameramı köyü keşfetmeye. Çocukları buldum hemen kaynaştık zaten. Oradan oraya koşuyoruz, atlıyoruz zıplıyoruz. Epey oynadım onlarla. Bol bol fotoğraf çektim. Akşam üstü vapur gelmeye yakın Kıymet annelere selam verip tekrar iskeyele döndüm ve Koh Rong adasına geçtik tekrardan. Gittiğimde akşam olmuştu bende çantamı almak için kimseyi rahatsız etmeyim dedim ve direk Ağaç evlere yani Tree house’a gittim. Artık buraya taşınma vakti geldi. Oraya vardığımda İspanyol bir çalışanın ismini vermişti mert abi ‘Brays’ onu bul yardımcı olur demişti. Gittiğimde şansıma oradaydı, kendimi tanıttım Bora abinin misafiri olduğumu söyledim. Beni bir bungova yerleştirdi. Uzun zaman sonra kendime ait bir yerim olmuştu. Yalnız kalabileceğim, yazılarımı yazabileceğim, istersem çıplak bile uyuyabileceğim tamamen bana ait bir yer. Burada iyi dinlenmeyim. Sanırım koh ron günleri sandığımdan daha da uzun olacak.

6. Gün

Sabah huzurun içinde uyandım. Yemyeşil doğanın ortasına kondurulmuş bir bungolov sessizliğin içinde bir yerdeyim. Bu duyguyu doyasıya içime çektim, belki uzun süre bu huzuru bulamayacaktım. Balkonumda ki hamakta sallanırken bir müzik açtım, öylece sallandım durdum. Karnım acıkmaya başlayınca restorant bölümüne gittim. Orada özgür ile karşılaştım. Hemen yanımda ki bungolovda kalıyormuş. Bu sefer komşu günaydın diye selamlaştık. Bora abinin misafi olduğumu öğrenince sevindi ve hemen ardından yemek işini nasıl yapıyosun diye sordu. Bir fikrim yok deyince, sen Bora’nın misafirisin dur bir konuşayım kasadaki yönetici ile dedi. Konuştu geldi, tamamdır istediğini sipariş verebilirsin ödeneme gerek yok dedi. Süpermiş dedim, o zaman kilo alma zamanı geldi. Bu yemek olayı benim için çok iyi oldu, çünkü karnım doyduktan sonra mutlu olmamak için hiç bir sebeb kalmıyor bende. O gün akşama kadar restoranta özgür ile oturduk yedik içtik muhabbet ettik. Arada o bilgisayarına gömülüyor yazılarını yazıyor, bende bloğumun eski yazılarını toparlıyorum. Sonra başımızı kaldırıyoruz yine muhabbet ediyoruz. Arada denize girip geliyoruz.

 

Koh Rong’da Geçen 1,5 Ay

Koh Rong’ da her şey böyle başladı işte. İlk günlerimde tanıştığım insanlar ve birazda şans ile adaya güzel başlangıç yaptım. Daha sonra ki günlerde sırayla koh rong adasında yaşayan türklerle tanışmaya başladım. Hemen hemen her gün birisi ile denk geliyordum ve onların hayat hikayesini dinliyordum. Bu adada olup biten her şey film gibi. Daha çok dizi gibi. Herkes başka bir karakter, dedikodular, kavgalar, aşklar gırıla gidiyor bu yüzden müthiş eğlenceli. Diğer zamanlarımın büyük çoğunluğunu bilgisayar başında geçirerek blog yazılarımı yazmaya gayret ediyorum. Bu işte daha çok yeni olduğum için de epey yavaş ilerliyorum.

Akşamları eğer kendimi üretken hissedersem restorant kapansa dahi wifi açık bıraktırıyorum ve gün doğumuna kadar bilgisayar başında zaman geçiriyorunum. Eğer sıkılırsam, köye inip adanın çılgın gece hayatına karışıyorum. Çarşamba ve Cumartesi günleri sürekli police beach partileri var onları kaçırmıyorum zaten. Police beach partilerinin en güzel yanı after parti bence. Bir defasında 4 gibi uyuya kalmışım sahilde, sabah güneş uyandırdı beni. Etrafıma bakıyorum kimse kalmamış. Denize gireyim açılayım dedim. Şişme bottan sesler geliyor. Yüzerek bota gittim, 6 tane anadan doğma çıplak kız ve bir tane adam var ,kafaları çok güzel. Muhtemelen ağır uyuşturucu almışlar.  Botun içine su dolmuş yani denizin ortasında jakuzi havası var. Atladım aralarına sürekli gülüyoruz ama neye gülüyoruz bende bilmiyorum. Sonra Ömer abi geldi, elinde bir sürü bira herkese atıyor suya düşüyor bulabilirsen alıp içiyosun 🙂 Sonra after parti diye ömer abi bizi bir bungovala götürdü tüm oradaydık. Böyle efsane after partilerde oluyor işte denk gelirse.

Tree house restoranında otururken yalnız seyahat eden bir sürü insanla tanışıyorum. Arada güzel kızlar gelirse onları ‘ Koh Rong Adasının Tanıtım Filmi ‘ oynatacam deyip adanın ıssız plajlarına götürüyorum. Bol bol çekim yapıyoruz, yüzüyoruz felan. Bazı günler bungolovdan çıkmak istemiyor canım, hamağa geçip akşama kadar sallanıyorum kitap okuyorum müzik dinliyorum. Canım aksiyonlu bir şeyler yapmak isterse restoranın önündeki kanolardan alıp denize açılıyorum. Taylanda hostelde çalışırken bir alman kızla tanışmıştık. Kamboçya’ya gideceğini söylüyordu, belki karşılarız diye iletişim bilgilerimi almıştık. Bir gün restoranta oturuken ondan mesaj geldi, Nerdesin? Ben Kamboçya’ya gelmeyi planlıyorum belki görüşürüz dedi. Adresi verdim direk adaya davet ettim oda uçarak kabul etti zaten. 4 gün beraber kaldık. Aslında beraber gezmeyi düşünmüştük ama ben artık yalnız gezmeye çok alıştım kimseyi çekemem diye vazgeçtim. O sonra yoluna devam etti, koh rong günlerime de renk katmış oldu. Daha sonraları iki hollandalı kız ile tanışmıştım. Onları epey fotoğraf çekiminde ve videolarda kullandım çünkü gerçekten güzellerdi.

Her akşam Bora abi mutlaka Tree house’a uğruyor ve bir iki saat muhabbet ediyoruz. Her gün o efsane hikayesinden küçük küçük anılar anlatıyor, bazende öyle boş boş video izliyoruz beraber. Arada kitabını alıp köşeye çekiliyor, öyle sessizce selamlaşıyoruz. Bir gün otururken bir adam geldi restorana gece saatlerinde. Bora abi, bu benim babam diye tanıştırdı. Adam beyaz sakallı, beyaz saçlı yaşlı bir amca ama çok dinç duruyor. Her gün oda benimle birlikte restoranda sabahlıyor. Bazen güneş doğmadan önce kalkıp muhabbet ediyoruz, bazende beraber köye gidip geliyoruz. Uzun zaman sonra tanıştığım en efsane adamlardan birisi. Hikayesinin özetini şuradan okuyabilirsiniz.

Koh Rong Adasında Yaşayan Türkler

Bir ara karşı adada tanıştığım Arda Koh Rong’a geldi. Zaten onun gelmesiyle benim tüm düzenim değişti. Her gece deli gibi yiyip içiyoruz, kafalar güzel oluyor, partiden partiye gidiyoruz. Sonra da gidip onun bungovunda uyuyoruz. Bazen 4 kişi bazen sadece ikimiz gidiyoruz bungolova. Bir gün Arda ile beraber kano yapalım, plajları gezelim istedik ve atladık kanolara. 4 k beache giderken, solda kayaların arasında Settar abiyi gördük. Settar abinin yeri efsane bir yer, her zaman oraya gider otunu sarar içer. Küçük gizli kalmış 5-10 metrelik bir koy. Etrafı orhun harabeleri gibi taşlardan çevrilmiş. Bizde selam verelim sonra plaja gideriz diye koya kürek çektik. Epey muhabbet ettik, birer fırtta biz çektik sonra yola devam ettik. Plaja geldiğimizde deli gibi yağmur yağmaya başladı. Göz gözü görmüyor. Her yer bembeyaz. Plaj beyaz, gökyüzü beyaz, deniz beyaz ama sadece haraket şeyler kanolar ve yağmur damlaları. İnanılmaz güzel bir andı. Kanoları sahile çektik, başladık plajda koşmaya. Deli gibi gülüyoruz, koşturuyoruz. Epey yağmurla oynadıktan sonra yağmur durdu. Kimsenin olmadığı plajda restoranın içinden 3 tane kız çıka geldi. Onlarda kanolarına biniyorlardı, bizim suda olduğumuzu görünce yanımıza gelip selam verdiler. Denizde epey muhabbet ettik. Sonra onlara Settar abinin yerinden bahsettik ve oraya götürmeyi teklif ettik. Kabul ettiler, güneş batmaya yakın 5 kano denizin ortasında kürek çekiyoruz. Deniz durgun daha biraz önce yağmurla sevişmiş de durulmuş. Settar abinin orada kimse yoktu. Arda ben ve 3 fransız kız ile orada epey zaman geçirdik. Daha sonra akşam yemeği için Coco’ya kürek çektik. Bu fransızlar yemekle içki içmeye bayılıyorlar. Ben daha beceremiyorum ama bir iki koktely içebildim. Bu arada eğer coco da ise hesaplar ardanın oluyor. Tree house da isek de benim oluyor. Sonrasında zaten ipler koptu kafalar güzel olunca kumsaldan yürüyerek plajın karanlık yerine gittik, planktomları görmeye 🙂 O gecede Ardanın bungolovda kaldık.

Sabah oldu…Geceden kalmayım, henüz uyuyalı bir kaç saat olmuştu ki  Adile ablanın ‘’ Tekne gidiyor çocuklar ‘’ sesiyle irkildik. Gözümden uyku akıyor, ona rağmen apar topar iskeleye koşuyoruz. Ne ayağımda terlik var ne de üzerimde bir T-shirt. Kafam halen güzel. Geceden yağan yağmur iskeleyi ıslatmış, kaymamak için önümde koşan ayakları takip ediyorum. İskelenin sonunda demirden oldukça eski eşya dolu bir yük teknesi bizi bekliyor. Arda’nın atladığını gördüm. Ardından elimden tuttu beni çekti. Teknenin arkasına geçip yere oturduk. Gökyüzü gri bulutlarla kaplanmış, turkuaz denizin üstünde yavaş yavaş iskeleden uzaklaşmamızı izledik, az sonra yağmur fırtınasının içine doğru gireceğimizden habersiz….Hemen karşı taraftaki Koh Rong Samloem adasına gidiyoruz. Adalar arası bir yolculuk…

Ardaların adasına yani Koh Rong Samloem’e geçtik. M’Pay May köyündeyiz. Burası sessiz ve huzurlu bir yer. Koh rong’un o keşmekeşi burada yok. Yerlilerin içinde bir kaç restoran bir kaç tane bar var o kadar. Buranın ayrıca enerjisi çok güzel. Tam bir hafta kaldım burada. Hem de çok güzel kaldım, pideler, pizzalar, gözlemeler, türk kahvaltıları. Arda’nın annesi kıymet anne sağolsun çok güzel baktı bana. Uzun süre unutamacağım o lezzetli yemekleri. Bunları yazarken bir yandan da sade pilav yiyorum o yüzden daha bir anlamlı geliyor kıymet annenin yemekleri. Gündüzleri akşama kadar restoranta takılıyoruz, bazen ben köyleri geziyorum iki fotoğraf çekiyorum. Akşam olunca düşük sezonda açık olan iki bardan birisini tercih edip gidiyoruz. Bu ya ingiliz güzel kız, Elise’in barı oluyor yada Alman kızın barı dragon fly oluyor. Kafalarımız güzel olana kadar içiyoruz sonra sallana sallana gelip uyuyoruz. Bu her akşam aynı. Bir gün yine bardan döneceğiz, ben denize girmek istiyorum dedim ve atladım. Şansıma o gün ay yoktu ve yıldızların altında gördüğüm planktonlar inanılmaz büyüleyiciydi. Sanki yıldızların içinde yüzüyor gibiydim. Bu adada elektrik olmadığı içinde karanlık olması atmosferi mükemmel kılıyor.

Couchsurfing’den Arda’ya bahsedince epey hoşuna gitti, hadi birilerini davet edelim gelsin bizim hostelde kalsınlar dedi. O gün Kamboçya’ya gelen insanlardan hoşumuza gidenleri davet ettik, daha 1 saat geçmeden kanadalı iki kız gelmeyi kabul etti. Böylece yeni bir macera başlamış oldu bizim için. Bir kaç gün sonra kızlar Koh Rong’a geldiklerinde bizde tekneye binip Koh Rong’a geçtik. Coco’da uyuya kalmışlar yorgunluktan. Beraber yemek yedikten sonra kızları bungolova çıkardık. Ertesi sabah onlar bizden önce kalkıp yogaya felan gitmişler, geldiklerinde ”Doğum günün kutlu olsun ” diye uyandırdılar. O zaman fark ettim tarihin 14 haziran olduğunu.

Gün için plan yaptık ve adanın arkasında olan Long beach’e gitmeye karar verdik. Uzun bir yürüşten sonra tam sahile geldiğimizde dev gibi kayaların olduğu bana göre fotojenik olan bir yer görünce zıpladım hemen. Onlarıda çağırdım hadi gelin üzerine çıkalım diye. Arkadam gelen ve hiç bir şeyden habersiz olan iki kız, masumca beni takip ettiler ve amansız gelen bir dalganın gazabına uğrayıp kızlardan birisi kayanın üzerinden düştü. Evet düştü ve ayağı kırıldı. O an kendime çok kızdım, benim suçumdu onları ben çağırdım…Vakit kaybetmeden yanına koştum ve benden neredeyse iki kat ağır olan kızı kucaklayıp karaya götürmeye çalıştım. Bir yandan dalgalar geliyor bizi ıslatıyor, diğer yandan dev gibi kayaların üzerindeyiz haraket etmek çok zor ve kucağımda ayağı kırılmış bir kız. Bir bacağı kanlar içinde, diğeri kırık. Çok güçlü bir kız ağlamıyor bile İyi olmadığını söylüyor yüzünden acısını anlayabiliyorum, zor bela karaya çıkarabildim ve ardından bizimkiler geldi. Turnike yaptık, sardık sarmaladık bir şekilde yola çıkartıp önce bir yere kadar motorla sonra kucakta daha sonra tekne ile adanın ön tarafına götürebildik. Uzun süre oflayıp pufladım özür diledim ama onlarda senin hatan değildi deyip rahatlamamı sağladılar. Ben olsam o kızın yerinde salya sümük ağlıyordum hayatımda gördüğüm en güçlü kızlardan birisi. Coco’ya gelince Eczaneden bir sürü ilaç felan alıp, buzla tedavi etmeye çalıştık ama görünüşe göre böyle olmayacak ana karaya gitmesi lazım. O yüzdendir yarın ki ilk vapur ile onları gönderdik. Buda böyle bir doğum günü anısıydı. Şimdilerde facebook’da görüyorum, kol dernekleriyle Vietnamda geziyor, iyileştiğini ve bir iki hafta içinde yürüyebileceğini söylüyor.

Adada yaşadığım son macerada böyleydi. En son Arda ile beraber gitmeden kıymet annenin elini öpeyim diye karşı adaya geçtik tekrar. Orada bir gece kaldım, ve ayrılık vakti geldi. Sarıldık, iskeleye yürüdüm tekrar. Vapur geç gelince Arda ile çok güzel sohbet ettik. İkimizde biliyorduk, ilk tanışmamızın son konuşmasıydı. Vapur geldi ve yavaş yavaş iskeleden ayrılırken Kıymet anneyi iskeleye koşarken gördüm el sallayarak geliyordu. Göz yaşlarımı tutamadım…

Koh Rong Adası Yol Günlükleri Özeti 

  • Nasıl bir yaşam istiyorum? Sorusunu cevapladım ve uygulamaya koyuldum.
  • Bol bol Türk yemeği yedim ve 5 kilo aldım.
  • 22 yaşımdan 23 yaşıma zıpladım, yolda büyüdüm
  • Seyahat anlaşımda değişiklikler yaptım
  • 2 Kitap bitirdim, 10 film izledim
  • Beni tatmin eden 5 güzel fotoğraf çektim
  • Parti hayatını dibine kadar yaşadım, sıkıldım.
  • Plankton diye bir sihir öğrendim
  • Yalnız kalmaktan daha çok zevk almaya başladım
  • Birbirinden farklı hikayesi olan Türklerle tanıştım
  • 35 adet blog yazımı yayımladım

Koh Rong Adası Gezi Rehberi


Koh Rong Adasında Yaşayan Yerliler


Koh Rong Adasında Yaşayan Türkler 

2 Responses

  1. Emre önce başarılarının devamını dilerim, internette saatlerdir kamboçya ya uçak bileti bakıyorum ve saçma sapan bir ton sitenin sunduğu bilgi kirliliği ile boğuşuyorum, en son google üzerinden koh rong adasının bağlı oldu Koh kong şehrinin hava limanına gitmem gerektiğini çözebildim sadece, tavsiye edebileceğin bir hava yolu şirketi var mı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share on facebook
Facebook
Share on twitter
Twitter
Share on whatsapp
WhatsApp

Benzer Yazılarım

Ucuz Uçak Bileti Nasıl Alınır +17 Gerçek Yöntem 2023

Sırt Çantamda Neler Var? Tüm Ekipmanlarım + Fiyat/Performans

Araba İle Ege ve Akdeniz Turu Yapacaklara Tavsiyeler

emre durmuş

Emre Durmuş

6 yıl önce çıktığım dünya turunda şimdiye kadar 60’dan fazla ülkede bulundum. Elimden geldiği kadar youtube kanalım ve seyahat blogumda en iyi tavsiyelerimi ve yol günlüklerimi paylaşıyorum.