2 Milyon İnsan Neden Öldürüldü?

Kamboçya Soykırımı
Kamboçya Soykırımı

Kamboçya Soykırımı, Yüzyılın en vahşice soykırımı, Kızıl Khmerler, Pol Pot, Fransızlar, Ölüm Tarlaları, Silahlı ” Kominist ” parti, Vietnam ve Amerika. 2 milyon insanın ölümüne yol açan hastalıklı beyinlerin ortak çalışmasının başlıkları bunlar.

Çok değil bundan 40 yıl önceden bahsetiyorum, yani bu savaştan bir şekilde sağ kurtulanların halen hayatta olduğu, acının halen yaşandığı yakın tarih. 1975-79 yılları arasında Pol Pot liderliğinde kurulan Kızıl Khmerler tarafından ülke nüfusunun 3 de 1’ini katledildi. Sadece silahla değil, aç bırakılarak, işkence edilerek, ölene kadar çalıştırılarak, kafaları ağaçlara vurularak, insanlık dışı ortamlarda sürgün edilerek yaptıkları bir vahşice bir katliam.

Bende Kamboçya’daki son günlerimde bunu araştırmaya ve derinine inmeye karar verdim. Öğrendiğim ve gördüğüm her şeyi sizinle paylaşmak istedim.

2 Milyon İnsan Neden Öldürüldü?

Kamboçya’nın Phnom Phen şehrine geldiğimde öğrenmek istediğim bir şey vardı. 2 Milyon İnsan Neden Öldürüldü? Amaçları Gerçekten Ne idi? Nasıl bu kadar vahşice bir soykırım yapabildiler? Neden dünya güçleri buna sessiz kaldı? Bunun için internete olan tüm kaynaklara göz attım ama maalesef Türkçe kaynakların hepsi yetersiz kalıyordu. Benim istediğim cevabı bir türlü bulamıyordum. Kamboçya Soykırımı araştırmak için İlk olarak bir plan yaptım müzeleri ve ölüm tarlalarını ziyaret edecektim. Ama bu ne kadar yeterli olur du emin değildim. Ben daha da derine inmek istiyordum.

Seyahatim boyunca konaklamak için kullandığım Couchsurfing sitesinden Phnom Phen’de yaşayan Fransız bir kıza yazdım ve beni ağırlayabileceğini söyledi. Evine gittim, yerleştim ve muhabbet etmeye başladık. Avukat olduğunu ve bir süredir burada yaşadığını söyledi. O gün ona neyin avukatlığını yaptığını sormamıştım…

Kamboçya Soykırımı Öncesi 

Yıllarda iç savaş içinde olan Kamboçya o dönemde herkesi bir taraf belirlemek zorunda bırakıyordu. Kamboçya’nın tarihini, ya komşu ülke Vietnam ya da dış güçler belirleyecek böylelikle Kamboçya için ufukta karanlık bir gelecek bekliyordu. Bu dönemde kral olan Sihanouk ABD, Vietnam ve Tayland’ı baş düşmanı olarak görüyor. Kamboçyalı ve Vietnamlı tüm komünistlere kapılarını açan Sihanouk, ABD ilede olan tüm ilişkilerini kesiyor ve pirinç tarlalarını millileştirip ülkenin tek gelir kaynağı haline gelmesini sağlıyor. Ülke zaten karışık bir sürü farklı güçler ve gerillalar var. Sihanouk o dönemde diplomatik ilişkiler için Fransaya gitti sırada ülkenin yönetimine General el koyuyor. Ve Sihanouk Çin’e gidip yeni hükümeti kurma çalışmalarına giriyor. Bu arada bir yandan ABD’nin işleri Vietnam’da kötü gitmeye başlayınca Kamboçya’yı bombalamaya başlıyor. 4 yıl süren 250 bin kişinin ölümüne yol açan bu bombalamada halk daha fazla dayanamıyor ve o dönemde kurulacak olan Kızıl Khmerlere katılmaya karar veriyorlar.

Kızıl Khmerler ve Pol Pot


Çiftçi bir ailenin çocuğu olan Pol pot o dönemde Fransaya eğitim almak için gitti. Pol Pot burada komünizme ilgi duymaya başladı. Tabi onun yorumladığı komünizm tamamen hastalıklı bir beynin taş devri komünizmi idi. Fransada eğitim aldıktan sonra Kamboçya’ya dönen Pol pot gerçek adı ile Saloth Sar öğretmenlik yapmaya başladı. Daha sonraları 1967 yılları sularında Maocu adında bir gerilla örgütüne katıldı. Ormanlık bölgede bulunan bu teşkilat kısa sürede büyüdü ve Pol Pot’un önderliğinde Kızıl Khmerler kuruldu. 1975 yılında O dönemin kralı Sihanouk‘dan destek alarak ülke yönetimini kontrol eden askeri idareyi devirdi ve devletin başına geçtiler.

Ülkenin her yanı savaş içinde herkes yorulmuş ve yıpranmış Pol pot’un bu zaferi doğal olarak ülkenin her yanında bayram havasında kutlandı. Halk artık barış geldiğini ve savaşların bittiğini düşündü ve kutlamalar yapıldı. Ama Pol Pot tanklarla ülkenin başkenti Phnom Phen’e girdiğinde aklında hastalıklı planlar yatıyordu. Ertesi gün tüm şehri boşaltı. Kentlerde yaşayan insanları köylere, pirinç tarlarına, çiftliklere zorla çalışmaya gönderildi. Rejime karşı çıkan herkes aileleri ile birlikte istinasız öldürüldü. Ve büyük Kamboçya Soykırımı başlamış oldu.

S-21 Hapishanesi

Ertesi gün sabah erkenden Tuol Sleng müzesine yani namı değer S-21 hapisanesine gittim. Burası lise iken sonradan vahşice işkencelerin yapıldığı gizli bir hapisaneye dönüştürülmüş. Pol Pot Phnom Phene şehrine girip tamamen boşalttıktan sonra geriye sadece bu hapisanede olan insanlar kalmış. Burada toplamda 17.000 insan işkence görmüş, öldürülmüş, tecavüz edilmiş. Sadece 7 kişi kurtulmuş. Bundanlar biriside ressam Bou Meng, zorla CIA ajanı olduğunu iftira ettirilmiş daha sonra ise resim yeteği sayeinde kurtulabilmiş. Şuan müzelerin duvarlarında olan tüm resimler Bou Meng yapmış

Bu hapishane toplamda 5 binadan oluşuyor ve her binanın işlevi farklı. Kulaklığımı ve İngilizce ses kaydını ayarladıktan sonra ilk olarak girişteki binadan başladım. Onlarca birbirinin aynısı oda ve her odanın içinde bir demir yatak. Yatağın kenarlarında işkencenin yapıldığı aletler. Bu bina tamamen devlet büyüklerine, ajanlara ya da o dönemde Kamboçya’da yaşayan yabancı uyruklu insanlara işkence ettikleri özel yerler. Her odanın duvarında ise gerçek siyah beyaz fotoğrafları var.

Binanın üst katlarında ise Pol Pot’un zoru ile tanımadıkları adamlarla evlendirilmeye zorlanan kadınların fotoğrafları, haykırışları, sözleri yansıtılmış. Kulaklığımda ki rehberin anlattığı hikayeler ise oldukça acı. O dönemde Pol pot kendi hakimeyetini kurduktan sonraki planlarıda uygulama koymuş. Bunlardan biriside evlilikler ve çocuklar yaptırarak popülasyonu kontrol altına almak ve böylece ülkenin geleceğide elinde olacaktı. Birbirini hiç tanımayan insanlar zorla seks yaptırılarak hamile kalması sağlanıyordu.

Burayı gezdikten sonra ikinci binaya geçtim. Burada ise o dönemde işkence gören, öldürülen herkesin fotoğrafları arşivlenmiş ve müzeye dönüştürülmüş. En acı olan ise 9-10 yaşlarında ki çocuklar. Hepsi acı içinde kameraya bakmış ve fotoğraf çektirmiş. Hapisanede kalan insanları sıralamak adına herkese yaka kartı verilmiş ve T-shirtü olmayan çocuklarına çıplak göğüslerine numaralar iğnelenmiş

Bahçeye çıktığımda kulaklığımda ses bekle dedi. Etrafına orada bir oyun parkı göreceksin, Barfisk aletleri. İşte o aletlere insanlar bağlanarak işkence edilmiş, zorla ajan ya da rejim karşıtı oldukları söyletilmiş.

Üçüncü binaya geçtiğimde ise her şeyin olup bittiği yere geldiğimi fark ettim. Burası tek kişilik hücrelerden oluşan yüzlerce hapisanenin olduğu bina. Binlerce insan çıplak, aç susuz bu hücrelerde tutulmuş. Ara sıra üzerlerine su serpiştirilerek yıkanmaları sağlanıyormuş. Ama bu durumda zaten yaygın olan hastalığın daha da yayılmasına sebep olmuş. Hiç bir mahkum yere dahi yatamıyor ayakta uyumak zorunda kalıyormuş. Çünkü uyursan ölürsün.

Buradan sonra dördüncü ve beşinci binaya geçtim. Buralarda ise işkence aletleri, kafa tasları ve kemikler ve dönenim fotoğrafları sergilenmiş.

Birleşmiş Milletlerin Avukatı Fransız

Akşam olduğunda hala gördüklerimin etkisindeydim. Eve döndüğümde Lea da evdeydi. Hissetiklerimi paylaştım, ve o akşam ilginç bir şey öğrendim. Lea, yani evinde kaldığım Fransız kız Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilmiş bir avukat. Yani birlemiş milletler uzun yıllardır bu soykırım davasının sonuçlanması için burada bir çalışma yürütüyor. Bu oluşum suçluları yargılamak ve tarafların haklarını kazanmasını sağlamak. O dönemde yaşanan tüm acının dindirilmesi imkansız ama birilerinin bununla ilgilendiği gerçeği Khmerlileri mutlu ediyor. Üzücü olan ise Kamboçya’nın uzun yıllar Fransa sömürgesinde kalıp burayı koloni yapmaları. Yani zamanında sessiz kalan bir güç şimdi ise yargı kısmında.

Lea ve diğer avukatlar ise şuan hala hayatta kalan 2 liderin savunmasını yapıyor. Bunları öğrenince kısa süreki şok yaşadım ama hiç bozmadım ve yargılamadım. Üstüne daha da merak ederek sormaya başladım. Çünkü merak ettiğim tüm soruların cevabı Lea’da idi. Sanki hazine bulmuştum, aradığım meğerse yanıbaşımdaymış. Lea’yı biraz anlatmak istiyorum çünkü aklınıza ilk gelen kötü niyetli bir avukat olduğu olacaktır. Tabiki değil, gerçek adelet sağlanması için hukuka göre haraket ediliyor ve suçlularında bir avukata ihtiyacı var. Doğal olarak iki taraflı yürütülen bir çalışma bu. İşin ilginç tarafı ise döneme ait kanıtları bulmak gerçekten çok zor. Lea olan bitene tamamen hakim ve onu soru yağmuruna tuttum.

Neden Öldürüldüler?  Amaçlarına ulaşmak bunun başka bir yolu yok muydu? Nasıl bu kadar acımazsız olabildiler?

Lea şöyle cevap verdi ;

– Olan biten her şeyde Kızıl Khmerler bunu yan etki olarak görüyordu. Yani amaçlarına giden yolda bunun olması gerektiğine inanıyorlardı. Tek cevap bu olabilir yoksa akıl işi değil. Biz bunun paranoyak bir davranış olduğuna inanıyoruz. Yani ülkede ajan olabilecek, Vietnam yanlısı olabilecek herkes hiç düşünülmeden öldürülüyor. Baş kaldıran, okumuş hatta gözlük takan herkes aileleri ile birlikte öldürülüyor. Meslek sahibi olan herkesin öldürülmesi ise kominist rejimin bir yansıması. O dönemde herkes çiftliklerde tarlalarda çalışmalı ülkede tek bir düzen olmalı mantığı vardı. Yıllardır araları iyi olmayan Vietnam ile Kamboçya’nın sürtüşmesi zaten onlardan korkar hale getirmiş.

Ayrıca bugün gittiğin o müzede 17 bin kişinin öldürüldüğü anlatıyor ve 7 kişinin sağ çıktığını. Bu doğru değil, yani kesin kanıt bunun için. Orada öldürülen insanların fotoğraflarıda diye sergilenlerin hepsi aslında öldürülmedi. Tarlalarda çalışanların ve hapishane görevlilerin fotoğrafları da var aralarında. İşin ilginç tarafı ise liderlerin olan biteni tamamen kontrol edememiş olması. Yani işler öyle çığrından çıkmış ki, bir yandan dış güçler diğer yandan iç düşman paranoyası ile savaşıyorlar. Mesela büyük liderler tarlarda çalışan insanları ziyarete gittiğinde orada olan diğer liderler çalışanların üstlerini başlarını değiştiriyorlar ve mutlu gözükmesini sağlıyorlarmış. Öldürülen herkes vietnam yanlısı yada ajan diye itiraf ettirilip öldürüyor. Bu yüzden kimse onlara ses çıkartamıyor. 

Lea bunları anlatırken pür dikkat onu dinliyordum. Tüylerim diken diken sanki o günleri tekrar yaşıyormuş gibi hissettim. Cevabımı almıştım ” Paranoyaklık”. Her şey aslında paranoyaklaşan liderlerin yaptığı vahşice bir soykırımd

Ölüm Tarlaları

Tüm bu öğrendiklerimden sonra Phnom Phen şehrinin hemen dışında olan Ölüm tarlarına gitmek için sabah erkenden kalktım. Burası o dönemde hapishaneden işkence edilip, sorgulandıktan sonra insanların getirip aç, susuz çalıştırıldıkları yerler. Bir avuç pirinci çalmanın cezanın bile ölüm olduğu bir yer burası. İnsanlar günlerce durmadan çalıştırılıyor, bir çoğu açlıktan ve yorgunluktan ölüyor geri kalanlarla devam ediliyordu. En küçük baş kaldırmada kurşun sıkmaya bile gerek duymadan kafa taslarına bıçak batırılarak öldürülüyorlardı.

Diğer yandan topladıkları herkesi kamyonlarla getirip topluca öldürdükleri yerler yine buralar. Her yerde toplu mezarlar ve hale etrafta olan kemikler var. Inanılmaz ürpertici bir yer, gezerken karşınıza çıkan kemikler. Dedim ya daha çok tazen 40 yıl önceki bir soykırım bu. Müzenin girişe kocaman bir anıt yapmışlar içinde ise kemikler ve kafa tasları dolu. Oranın enerjisini hissetmek istemezsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share on facebook
Facebook
Share on twitter
Twitter
Share on whatsapp
WhatsApp

Benzer Yazılarım

Ucuz Uçak Bileti Nasıl Alınır +17 Gerçek Yöntem 2023

Sırt Çantamda Neler Var? Tüm Ekipmanlarım + Fiyat/Performans

Araba İle Ege ve Akdeniz Turu Yapacaklara Tavsiyeler

emre durmuş

Emre Durmuş

6 yıl önce çıktığım dünya turunda şimdiye kadar 60’dan fazla ülkede bulundum. Elimden geldiği kadar youtube kanalım ve seyahat blogumda en iyi tavsiyelerimi ve yol günlüklerimi paylaşıyorum.